Öğrencilik yıllarımdan beri, Ertuğrul ismini duyar duymaz aklıma hep şu soru gelirdi. Dönemin padişahı II. Abdülhamid, donanmayı neden Haliç’e hapsetti? Her biri ayrı birer değere olan ve imparatorluğun mali yapısını ve imkanlarını aşan harcamalarla inşa ettirilen koca koca gemileri yan yana demirletti veya bağlattı,altlarının midye tutmasına, kazanların sönmesine sebeb oldu, denize çıkmaların, eğitim ve atışlı veya atışsız tatbikat yapmalarını yasaklattı da, daha uygun nitelikte gemiler varken, neden “Ertuğrul” isimli gemisini Japonya gibi, o güne kadar hiçbir Türk savaş gemisinin gitmediği bir Uzakdoğu ülkesine gönderildi?
Zekasıyla kurnazlık ve diplomasi sahasındaki ustalığı konularında genel bir kanaatin olduğu, bakış açılarına bağlı olarak, kimine göre müstebit bir “Sultan/Halife”, kimine göre “Kızıl Sultan”, kimine göre de “Ulu Hakan” olarak kabul edilen Padişah II. Abdülhamid’in bu kararının ardındaki amacı neydi? Japonya’yla yakınlaşmadan beklentileri neydi? Politik, ekonomik ve dinsel açılardan uygulamaya çalıştığı bir strateji mi vardı?
Ertuğrul Firkateyni’nin Öyküsü XIX. yy’dan Bugüne Türk-Japon İlişkileri
Çetinkaya Apatay
Milliyet Yayınları
318 s. — 1. Hamur– Ciltli — 16.5 x 24 cm
ISBN : 975-313-013-9
318 s., 1.Basım