Aslında bu anlaşmanın Irak ve ABD açısından, işaret etikleri kadar önemli olup olmadığını bilemiyorum. Güvenlik anlaşmasının uzun süre direneceği de söylenemez. Zira modern tarih, bilhassa bölgemizde yapılan güvenlik anlaşmalarının başarısız olduğunu
ve nihayetinde taraflar için ağır bir faturayla iptal edildiğini kanıtladı.
Denklem kökten farklı
Fakat bazı istisnalar da var. ABD’nin Almanya ve Japonya’yla 2. Dünya Savaşı sonrası yaptığı anlaşmalar uzun ömürlü oldu; iki ülke de işgalin alternatifinin göstergesiydi. Batı Almanya’yla yapılanı, ülkenin ikinci parçasında en güçlü kaleyi kuran Sovyet yayılmacılığıyla mücadelede önemli rol oynadı ve Bonn, Soğuk Savaş’ta Washington’ın samimi müttefiki oldu. Aynı şey Japonya için de geçerli. 1952’de ABD’yle bir anlaşma imzalayan Japonya, Washington’ın Doğu bloğuna karşı esaslı müttefiklerinden birine dönüştü. ABD bu iki düşman ülkede güven ve istikrar sağlayıp, rejimlerinin değişmesi sonrası dost olduklarını, ikili anlaşma ve askeri varlığın Almanya ve Japonya’nın istikrarına yol açtığını, bunu da ABD’yle yarışan bir büyümenin takip ettiğini belirtiyorlar.
Acaba ABD’nin düşman rejimini devirip yerine dost rejim getirdiği Irak’ta da aynı senaryo tekrar edilir mi? Jeo-siyasi şartların farklılığı ve Irak’ın çeşitli iç krizlerinden ötürü bundan pek emin değilim. Zira Japonya İmparatoru Saddam Hüseyin veya Irak’ın Baas Partisi’ne benzemiyordu. Yenilgi öncesi sanayi alanında gelişmiş Almanya da, çok geri kalmış ve yıllardır her şeyden koparılmış Irak gibi değildi. Tarih, mekân, insanlar ve deneyim tamamen farklı. Britanyalıların daha önce Irak’ta aynı şeyi yapmaya çalıştığını, fakat başarısız olduğu hatırlanmalı; muhtemelen ABD’yle de aynı tiyatro tekrarlanacak.
Irak’ın, hiçbir anlaşma dayatılmaksızın kendi kararını kendisinin vereceğini hissetmeye ihtiyacı olduğuna inanmakla birlikte, dikkat edilmesi gereken noktalar var. Irak istikrara muhtaç ve iç savaştan kurtulmasını garanti edecek Amerikan varlığı dışında bir formül yok. Muhalefet de dahil belli başlı çevrelerin tekrarladığı nokta bu. Ayrıca, Iraklıların dediği gibi bu önemli zengin komşuda aniden dalış için uygun anın peşindeki bir kartala benzeyen İran tehlikesini hafife almak da mümkün değil. Güvenlik anlaşması Irak’taki Amerikalılara değil, olumlu ikili ilişkilere destek olur. Aynı durum, 50 yıldır istikrar yaşayan Körfez ülkeleriyle Washington’ın ilişkileri için de geçerli. (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 12 Haziran 2008)