Şimdi ne alakası var demeyin, size Japonya”dan bahsedeceğim.Küçük fakat kendi içinde çok samimi bir ekiple birlikte Japonya”dayız. En büyük metropol şehir Tokyo, en az İstanbul kadar kalabalık olmasına rağmen sakinliği ve sessizliği ile ben buradayım diyor.
Bilindiği gibi 20.yüzyılda tamamen yakılıp yıkılmış, var olma adına sancılı bir süreci yaşamış, atom bombasının ilk demene tahtası ve insanlığın kâbusu nükleer silahların arkada bıraktığı kalıcı izlerin kaç nesil süreceğinin bilinemediği bir yeryüzü parçası.
Sularla çevrili olduğu kadar olumsuzluklarla da kuşatılmış olan Japonya, ortaya koyduğu başarı hikâyesi ile bizimde rol model almaya çalıştığımız bir ülke.
40.000 USD civarında bir milli gelir,nerde ise hiç olmayan yeraltı zenginlikleri,enerjide tamamen dışa bağlı bir vasata rağmen, dünya ticaretinde ve teknoloji ihracında ezberlerin ötesinde, başarının emekle ilişkisini çok net bir biçimde ortaya koyuyorlar.Elde edilen zenginliğin belirleyici unsurunu, bir akşam yemeğinde birlikte olduğumuz Japonya’nın değerli Türkiye dostu entelektüeli Prof. Sasaki hoca, Japon insanının çok kazanmak yada daha iyi yaşamak gibi kazanımlardan çok, yapılan işten memnun olmak, başarmak gibi daha geleneksel insani değerler olduğunu açıkladı.
Bu muharrik güç nedeni ile Japonya da uzun yıllar ve halen mesai kavramının olmadığının altını çizdi.
Ve biz, uzun uzun önemsediğimiz bir ülkenin entelektüelinden kendimizi önemsememiz gerektiğini dinledik.
Tarihi açıdan II. Abdülhamit zamanında Japonya’nın Dünyaya açılma çabalarına Osmanlı’dan uzanan bir el olan Ertuğrul Fırkateyninin Osman Paşa ile Japonya’yı ziyareti ve dönüş yolculuğunda Kuşimoto kasabasında meydana gelen deniz kazasında şehit olan 580 denizcimiz iki ülke arasında sıcak ilişkilerin miladı sayılmıştır. Kanımca Japonların bilhassa otomotiv sektöründe ülkemizi bir üs olarak almalarında ülkemizin işçilik vb teknik konularda cazibesi olduğu kadar, tarihi açıdan sempati oluşturan Ertuğrul Firkateyni’nin serin sularda oluşturduğu sıcaklığın etkisi ve merhum Turgut Özal’ın Körfez krizi sırasında, bizzat direktifleri ile Bağdat’ta mahsur kalan Japon vatandaşlarını tereyağından kıl çekercesine, Ali Kaptan’ın Hızır Kuşu ile her türlü riske rağmen Bağdat’tan alıp İstanbul’a getirmesi, milletlerin ilişkilerini belirleme açısından yabana atılacak cinsten değil.
Sonu gelmez tartışmaların cenderesindeki Türkiye, Sasaki hocanın tabiri ile geleceğin dünyasında belirleyici birkaç ülkeden biri.Tabii ki Sasaki hocanın bu kanaatini, yaklaşık 15 senedir bu ülkede Türkiye adına gönüllü sivil misyon üstlenen 10.000’lerce Japon’a Türkçe dahil olmak üzere, yemek kültürümüzden, Mevlevi geleneğimize oradan musikimize kadar medeniyetimizi öğreterek, bir çok noktada kültür elçiliği yapan yeni nesile borçluyuz.Kurulan dil ve kültür merkezleri ile iki ülke arasında, ticarette dâhil olmak üzere geliştirdikleri ilişkilerle bizi yeni ufuklara taşıyorlar.Türkiye ne olduğunun tespitini ve ne olmak istediğinin kararını vermek zorunda gibi geliyor bana.Bu günkü gibi kısır tartışmalar sadece ve sadece verilecek bu karar noktasında gecikme ve kafa karışıklığına sebep olmaktan öte bir işlem görmüyor.Beşeri sermayesi itibarı ile 11 saat 30 dakikalık uçak yolculuğu bir mesafede, dün hayal bile edilmesi zor işleri, kendi insanı ile başaran bir Türkiye, suni gündemlerini bırakıp kaybettiği ufku yeniden kazandığı takdirde neler yapabileceğini fazlası ile ortaya koymuş durumda.
Salih YAYLACI(kaynak: internethaber.com)