Örnek olsun diye bir dolma sarıp öğrencilere gösterdikten sonra, haşlanmış yaprakları, iç malzemeyi önlerine koyup: “Haydi bakalım, siz de sarın!”dedim. Beni harete düşüren büyük bir beceriklilikle bir bir sardılar dolmaları. Yirmi dakika boyunca dolmaların pişmesini sabırsızlıkla beklerken, ilk defa tadacakları bu Türk yemeğinin lezzeti konusunda fikirler yürütüp sürekli bana ve sınıf öğretmeni Emiko Hoca’ya sorular sordular. Ben de seyircisini şaşırtmak ve eğlendirmekten zevk alan bir sihirbaz edasıyla, dolmalar hazır olup tabaklara servis edilene kadar öğrencilerin merakını arttırdım. Japonca “Itadakimasu!”, ardında da Türkçe “Afiyet olsun!” dedikten sonra zevkle yemeğe koyulduk.
Ertesi hafta Okinawa’nın Unimuchi günü için nana sınıfıa mochi (pirinç top keki)hazırlamak üzere gittiğimde; öğrencilerden Yassumi, heyecanla hafta sonu evde ailesiyle dolma sardıklarını ve ailesinin ilk kez tattığıı bu Türk yemeğini lezzetli bulduğunu anlattı. Afacana gururla ve mutlu bir şekilde “Aferin!” dedim.
Zencefil yapraklarına sardığımız mochileri, buharda pişirmek üzere tencereye dizerken ilk defa yaptığım mochi hakkında Emiko Hoca ve öğrencilere pek çok sorular sordum. Bir hafta öncesinde hazırladığımız sarmaları tatmayı bekleşen öğrencilerime benzemiştim. “Itadakimasu” ve “Afiyet olsun”. Yumuşacık mochiler ağzımda leziz bir tat bırakarak erirken, öğrencilerden biri sınıf öğretmeni Emiko Hocaya dönerek: “Oliver Hoca şimdi İngiltere’de ne yapıyordur acaba?” dedi. “Oliver Hoca çok iyiydi. Ben İngiltere’ye gitmek istiyorum.” dedi. Başka bir öğrenci hemen atıldı: “Michel hoca da Amerikalıydı değil mi? Michel Hoca uzun boyluydu ve o da çok iyi bir insandı. Ben Amerika’yı görmek istiyorum.” Sonra diğer bir öğrenci “Ben de en çok Türkiye’ye gitmek istiyorum.” diyerek söze karıştı. Şaşkınlık ve keyif içerisinde çocukları dinlerken, bazen yetişkinlerde dahi olmayan yabancı ülkelere karşı olan olumlu tavırlarına hayran oldum. İşte bu noktada, JET programıyla bize verilmiş olan rolün boyutlarını daha iyi anladım.
Aslında Japon okullarına İngilizce öğretmeni olarak gelen bizler, her birimiz kendi ülkemizin büyükelçileriyiz. Belki derste öğrettiğimiz bir kelime, hatta isimlerimiz bile öğrencilerimizin hafızalarından bir süre sonra silinecekken; gülümsemelerimiz, geldiğimiz yerle ilgili verdiğimiz bir hediye veya bir bilgi, öğrencilerimizle paylaştığımız özel bir an, ülkemizle birlikte hafızalarda yer alacak. Artık Yasemin-Sensei olarak değil de Torukono-Sensei olarak kalacağız hatırlarda. Ve yeri geldiğinde öğrencilerimiz anılarını ya da bilgilerini aileleri, arkadaşları veya komşularıyla paylaşacaklar. Böylelikle Japonya’dan ayrıldıktan sonra da ülkemizin imajına katkı sağlamaya devam etmiş olacağız.
JET programıyla Japon kültürünün yanı sıra, JET programı katılımcılarının da kültür ve geleneklerini keşfetme olanağını bulan bizlerse, JET sonrası gittiğimiz her yere bilgi ve deneyimlerimizi taşıyarak ve paylaşarak farkında olmadan “çoklu kültür temsilciliklerine” dönüşeceğiz. Örneğin; JET programında görev süresi bitip geçen yıl ülkesine dönen arkadaşım Keri Johnson, şu anda öğretmenlik yaptığı Wisconsin’daki okulunda öğrencilerin dikkatini Japon kültürüne çekmeyi başararak bir topluluk kurulmasını sağlamış, hatta gönüllü öğretmenlerin de yardımlarıyla okulda Japonca derslerini başlatmıştır.
Aracılığımla Türk yemekleri ve geleneklerini keşfeden arkadaşlarım Kelly Wiebe’se her fırsatta bilgilerini etrafındakilerle paylaşarak iş arkadaşlarını Türk kültürüyle tanıştırmayı başarmıştır.
Son zamanlarda dünya’nın en büyük sıkıntısının doğal sınırlar ötesindeki çeşitlilikleri kavrayamamak olduğu kanısındayım. Birçok insan farklı kültürleri sadece televizyon ekranı veya bir gazete manşeti aracılığıyla tanımaktadır. Bu dolaylı deneyim kolaylıkla yanlış anlaşılmaların ve ön yargıların artmasına neden olmakta yanıltıcı olabilmektedir. Herkesin canavardan ziyade, özde etten kemikten insan olduğu ve bu dünyayı birlikte paylaştığımız ayrıntısı gözden kaçabilir. Hal böyleyken adeta bir umut gibi, JET programı sayesinde 44 farklı ülkeden gelen 5508 yabancı ve Japonya insanı Japonya’da buluşuyor ve kültürler arası anlayış ve kabullenişin mümkün olabileceğini ispatlıyoruz. Ve eğer her birimiz bu program vasıtasıyla edindiğimiz kültürler arası anlayış ve kabullenişin mümkün olabileceğini ispatlıyoruz. Ve eğer her birimiz bu program vasıtasıyla edindiğimiz kültürler arası anlayışın bir parçasının beraberimizde ülkelerimize götürürsek daha sağlıklı tartışmalara ön ayak olup daha bilinçli bir kamuoyunun oluşmasına yardımcı olabiliriz. Japonya’da bıraktığımız öğrencilerimizse hayatlarına yabancı ülke ve kültürleri anlamaya ve kabul etmeye daha açık olarak devam ederler.
Not: Japonya`nın farklı birimlerine ücretsiz olarak dağıtılan Clair Froum dergisinin Haziran 2007 baskısı için yazdığım ve özet olarak mensubu olduğum Jet programıyla edindiğim gözlemlerimi anlatan, Japonca çevirisiyle birlikte Türkce olarak ‘Baris Tohumlari; Sarma ve Mochi` adıyla yayınlanmıştır.
http://www.clair.or.jp/j/forum/forum/pdf_212/10_jet_2.pdf
kişisel görüşüm japon insanları ile bizim türklerin kaynaşmasından ve kültürümüzün ve daha iyi dayanışma içersinde bulunulmasından onur duyacagım gercekten japon halkı sıcak ve bi o kadarda samimi insanlar ülkeler arası ve kişiler arası dialogun hem kültürel hem ekonomik baglamda gercekleştirilmesinden büyük mutluluk duyuyorum